Son bir kaç yıl içinde yapmaya çalıştığım her işi,sahip olduğum,sahip olmak istediğim herşeyi elime yüzüme bulaştırdığım bir dönem yaşadım.Bırakın tuttuğum dalın elimde kalmasını,tutunduğum her dal tarafından anal yoldan tecavüze uğradığım söylenebilir.Uzun bir süre sadist ilişkiler yaşadık umut beslediğim her dalla.Dallarla uğraşmayı bırakmam gerekecekti bir süre sonra,üstünde bulunduğum ağacı kesmem gerekecekti.Yeni bir ağaç,yeni bir sayfa,yeni bir öykü,yeni bir hayat falan filan....Yeni bir şeyler işte...Yeni bir hikayeye başlamam gerekliydi.Çok uzun zaman önce bitmesi gereken bir öykünün çok uzun zaman önce ölmesi gereken bir kahramanıydım.Ve işin kötüsü, içinde bulunduğum hikaye berbat ötesiydi.Henüz batmamış ama su almaya devam eden bir geminin içindeydim.Gemi elbet batacaktı,çırpınmaksa boşuna...Ve benim önümde ise sadece iki yol bulunuyordu.Kaderime razı olarak geminin batışını sessizce izlemek ya da çılgınca çırpınarak bu işi herkes için daha zor ve daha uzun bir hale sokmak.Bense geminin batışını hızlandırmayı tercih ettim.Eğer batacaksa olabildiğince çabuk olmalıydı bu iş.Yapmaya çalıştığım şey,Tanrı'nın işine yardımcı olmaktı.
Zamanım gelince öleceğimi biliyordum,bunun için acelem yoktu.Ama bu yolculuk yormaya başlamıştı beni.Çok uzun zamandır bol pusulu bir yolda pusulasız seyahat ediyordum.Bu duruma alışmak zor meseleydi,bir süre sonra direncini yitiriyordu insan.Can alıcı nokta da budur zaten.Hiç bir zaman asıl sorun mahvolmuş bir hayat olmamıştır,önemli olan ne kadar uzun sürdüğüdür.Suya düştüğü için değil,sudan çıkamadığı için boğulur insan.Hayatlarımızı mahvedecek bir şeyler her zaman vardır,kolaydır bunu bulmak.Neyin veya kimin daha önce başımıza geldiğine bakar.Bizler mahvolmaya hep hazır bekleriz.Mahvolmuş hayatlar olağandır,bir bilge için de,bir ahmak için de... Ancak sadece o mahvolmuş hayat bizimki olduğu zaman anlarız;intiharların,ayyaşların,gece kuşlarının,akıl hastalarının; kahvaltı yapmak,dişlerini fırçalamak,tuvalet ihtiyacını gidermek kadar olağan,hayatın bir parçası olduğunu.Farkına varmayız bunun,eğer bir şeyler senin için yolundaysa dünya harikuladedir.
Su almaya başladığımı ilk kez, yaklaşık bir hafta boyunca uykusuz kaldığım dönemde farketmiştim.Yolunda gitmeyen bir şey,bir neden,uykumu kaçıracak bir sebep var olmalıydı ama ben hiç bir cevap bulamamıştım.Eğer hangi sebepten ötürü uykusuz kaldığını bilmiyorsan,uykunu kaçıracak bir çok neden var demektir.Bu durum gemimin sadece tek bir yerden hasar görmediğinin işaretiydi.Beklemeye karar vermiştim. Sorunun çözümünü zamana bırakmıştım.Oysa ki bilmem gereken şey zamanın bir ilaç değil,bir uyuşturucu olduğuydu.Zaman hiç bir yarayı iyileştirmez sadece o yarayı düşünmememiz için zihnimizi oyalar,uğraşacak başka alternetifler sunardı.Bekledim ve hasar büyümeye devam etti.
Gemideki hasarların yerlerini tespit etmeyi denedim bir süre.Sonra lüzumsuz olduğunu farkedip vazgeçtim.Eğer bir kere su almaya başlamışsan arkası mutlaka gelirdi zaten.Kimden,nasıl bir hasar aldığın gereksiz bir ayrıntıydı.Gemi batmalıydı işte,olması gereken buydu.Böyle olmasına karar verilmişti.Seçme hakkımız yoktu.Dünyanın var oluşundan daha önce alınmıştı bu karar.Bir savaşın ortaya çıkışı gibi,bir adamın ölümü gibi,bir yıldızın kayması gibi hatta bir kadının ne zaman bekaretini bozacağı gibi bu geminin batmasına da çok uzun zaman önce karar verilmişti.Taşlar çekilmiş,kurallar uygulanmış,oyun sona ermiş ve hayatımız şekillenmişti.Biz her şeyden habersizken,kaderlerimiz sıramızın geleceği güne kadar dosyalanıp,raflara yerletirilmişti.
Aslında,mutlak son yolculuğun en başında belli etmişti kendini.Hayatımı harcamak isteyeceğim bir amaca sahip olmamıştım hiç bir zaman ya da hayat harcanmak istenecek bir amaç da olamamıştım.Gemi ilerliyordu ama ona bir rota vemeyi hiç bir zaman düşünmemiştim. Yaşıyor olabilmek uzun bir süre yeterli olmuştu benim için.Daha fazlasını sorgulamak istememiştim.Verebileceğim bir sevgim vardı her zaman ama o sevgiyi hakedebilecek pek de fazla insana sahip olduğumu hissedemedim bir türlü.Çok fazla insan tanıdım hep,çok fazla tayfası oldu gemimin ancak çoğunun gemiden ayrılacağı anı sabırsızlıkla bekledim.Sorun bendeydi,insanlığa karşı korkunç bir sevgi beslerken,içlerinden biriyle bir kaç saatten fazla birlikte olmaya katlanamıyordum.İnsanlar özgürlüğümü kısıtlıyor gibiydi.
Arkasına sığınabileceğim kuvvetli bir aile bağım da bulunmadı hiç bir zaman.Ve aslında bu durumdan şikayetçi olduğumu da pek söyleyemem.Çevrendeki insanları seçebilirsin ama aileni seçme şansın yoktur.Doğarsın ve kendini bir babanın gözlerinin içine bakarken ve br annenin kucağında yatarken bulursun.Değiştiremezsiniz artık birbirinizi,birlikte yaşamak zorundasınızdır.Birbirinizi sevseniz de sevmesenizde bir alılşkanlığı sürdürmeniz gerekmektedir.Bense bu alışkanlığı sürdürmeyi pek beceremedim.Sırf spermlerinden üredi diye bir babayı sevmek zorunda mı insan? Ya da aynı anne babadan meydana geldiği için bir kardeşi?
Kabuğunun içinde saklanabileceğim kadar büyük bir inanca da sahip olamadım.Af dilenmek ya da yardım istemek için birilerine ihtiyaç duyar insan.Ve bense her ihtiyaç duyduğumda Tanrı'nın sevilmeyen çocuğu olma ihtimalimi düşündüm.Yaramazlık yapan ve cezalandırılan afacan bir çocuk....
Beynimi uyuşturacağım bir aşk masalını da sahip olmadım hiç.Aşk denen olguya inanamadım bi türlü.İzahı güç aslında,Aşk kötü bir sözcük,birilerine ihtiyaç duyar insan ama bunun adı aşk mı?,emin değilim.Bir kadınla sevişmeden onu gerçekten tanımanın mümkün olmadığı su götürmez bir gerçek.Ne kadar çok sevişirseniz birbirinizi o kadar iyi tanırsanız.Ve eğer sevişmeye devam ediyorsanız bunun adı aşk olabilir.Seksin aşk olduğunu söylemiyorum;nefret falan da olabilir.Fakat bir kez seviştikten sonra işler yolundaysa,diğer şeyler girer devreye.Sevda sözleri,ayrılıklar,romantizm,kavgalar...
Ve tüm bunlar yaşanırken gemim batmaya devam ediyordu.Engel olmaya veya daha uzun bir süre su üstünde kalmaya çalışmak değildi niyetim.Bir süre boyunca öylece izledim etrafımdaki herşeyin batışını.Sıkılmaya başladığım zaman kamarama,yalnızlığıma çekildim ve hiç bir şey düşünmeden sadece içki ve sigara içerek yaşamaya başladım.Sonsuz derecede tekdüze bir hayat....Bu arada dışarıda fırtınalar kopmaya devam ediyordu.Bense saatime takılan asık yüzlü yelkovanı izlemekten alamıyordum kendimi.Uzun süre boyunca herşey böyle devam etti.Yeraltı edebiyatına sarıldım daha sonra.İşsizi,alkoliği,hergeleyi,umarsızı okumaya başladım.kendime benzettiğim insanları,yarası yarama benzeyen insanları...Bambaşka hayatlar vardı o sayfalarda,kolay kolay rastlamayacağınız ya da rastlamak istemeyeceğiniz hayatlar...Ama bir şeyler yapmam gerek diye düşündüm daha sonra.Kendimi kaybedebileceğim bir şeyler...Sigara etkisizdi ve alkolün tüm tesiri bir kaç saat içinde kayboluyordu,yeraltı edebiyatında da okuyabileceğim iyi yazarların sayısı çok azdı ve hiç bir zaman tam olarak istenen şeyi sunmuyorlardı insana ve işin aslı ben de o iyi yazarların iyi yazılarını okuyabilecek kadar sabırlı değildim artık.İstediğim şeyi kendim vermeliydim kendime,başkalarından bir şeyler beklemek mantıksızdı.Ve yazmaya başladım.Yazdım,yazdım,yazdım...Parmaklarım nasır tutana ve beyin hücrelerim uyuşana kadar yazdım,sonra biraz daha yazdım.Sonunda işime yarar bir şey bulmuştum.Sahip olduğum herşey suyun dibne dökülürken ve dışarıda insanlar çığlık çığlığa kaderlerine lanetler yağdırırken ben yazmaya devam ettim.Yazmak güzeldi ancak bir ömür yazamazdım.Bir yerden sonra herşey gibi o da bitmeliydi.Her şey bittiğinde elime bir balta aldım ve kendi hayatımı baltalamaya başladım.Yaklaşan sonu daha hızlı bir hale getirdim.Hayatı,batışı,kurtuluşu,akrebi,yelkovanı...Dediğim gibi yapmaya çalıştığım şey Tanrı'nın işine yardımcı olmaktı.
Her şey sona ererken,usulca gemiyi terkettim .Bu kez gerçekleşen şey olağanın dışındaydı.Bu kez kaptan en başta terketmişti gemiyi.Yüzerek bütün duygulardan,yaşanmışlıklardan uzak ıssız bir ada buldum kendime.Umudun,terkedilmişliğin,pişmanlığın,aşkın ve yalnızlığın ve kaybetmişliğin olmadığı bir ada.Sahile oturdum ve geminin suya gömülen son parçalarını izledim usulca.
Evet bazı hayatlar mahvolmak için yaratılmıştır....
This entry was posted
on 4 Eylül 2011 Pazar
at 09:25
and is filed under
Aykırı Notlar
. You can follow any responses to this entry through the
comments feed
.