John Barleycorn'la Yüzleşmek  

Posted by Seyir Defteri in


now the huntsman, he can't hunt the fox,
nor loudly blow his horn
and the tinker he can't mend his pots
without john barleycorn,
john barleycorn, john barleycorn,
barleycorn, barleycorn
john barleycorn, john barleycorn.
               Yukarıda sözleri yazılı olan bu şarkıya bir kaç ay önce üst üste gelişen bir tesadüfler zinciri sonrası rast gelmiştim.Niye bilmiyorum ama şarkının sözleri dikkatimi çekti.Sonra şarkıyla ilgili ufak bir araştırma yaptım.Meğer bu şarkı çok eski zamanlarda içkiyi lanetlemek için yazılmış bir İngiliz türküsüymüş.Bu John Barleycorn denen şey ise İngilizce argosunda viski,genel olarak da içki için kullanılan hayali bir isimmiş.Mesela;
              -'Nabıyon la'
              +'Oturuyoz John Barleycorn'la sen napıyon?'
gibi.Bu diyalogda John Barleycorn'la oturmak eylemi,içki içmeyi betimlemekteymiş.Bu isim için yıllarca ne şiirler yazılmış,ne kitaplar basılmış,filmler çekilmiş ve yukarıda da görüldüğü gibi türküsü bile tutturulmuş.Hatta diyardan diyara,dilden dile dolaşmış nesillerce.Ben de bu John Barleycorn denilen sıvıyla Ademoğulları arasındaki ilişkiyi irdelemek istedim kendimce....Bu arada yazıda geçen tüm düşünceler sarhoş kafayla düşünülüp ayık kafayla yazılmıştır.Çünkü;içki konusunda hiç bir ayık kafayla bu denli gerçekçi,hiç bir sarhoş kafayla da bu denli samimi olamamıştım...
                Başlamadan önce okurlardan,beni izlerken sevecenliklerini eksik etmemelerini;sevecenlik anlayıştan ibaret olduğuna göre de ,bu anlayışı önce bana,kimin ve neyin hakkında yazıyorsam da ona göstermelerini rica ediyorum.Her şeyden önce içki alışkanlığını uzun zaman içinde pişe işe edinmiş bir içkiciyim.Alkole doğuştan gelen bir eğilim yoktu bende.Aptal değilim ben.Domuz gibi içmem.İçki oyununu bilmem gerektiği kadar bilirim;içki hiç bir zaman aklımı başımdan almamıştır.Hiç bir zaman beni yatağıma başkaları yatırmak zorunda kalmamıştır.Sendelemem de.Kısacası,normal,sıradan bir adamımdır içki konusunda;normal,sıradan adamlar gibi içerim.Asıl üstünde durulması gereken nokta da bu işte.Alkolün normal,sıradan bir adam üstündeki etkilerini yazıyorum ben.Zerre kadar önem taşımayan aşırı içkici dipsomanyak üzerine söylenecek tek sözüm yok.
               Genel konuşulacak olursa,iki tip içkici vardır.Birincisi hepimizin bildiği aptal,hayal evi boş,beyni uyuşukluk kurtçukları tarafından kemirilip körertilmiş olan;bacaklarını alabildiğince yana açarak kararsız adımlarla yürüyen,ikide bir çukura yuvarlanan ve kendinden geçmişliğin doruğunda mavi fareler,pembe filler gören içkicidir.Güldürü sayfalarındaki fıkralara konu kaynağı olan işte bu tiptir.
                Öbür tip içkicinin hayal evi zengidir,ilham sahibidir o.En çakırkeyif zamanında bile doğru dürüst,normal adımlarla yürür,hiç sendelemez,düşmez ve yaptığını,ettiğini bilir.Sarhoş olan onun bedeni değil ,beynidir.Coşup,nükteler döktürebilir,dostluk üzerine uzun uzadıya konuşabilir.Ya da evrensel ve mantıksal olan,tasımlara dönüşen metafizik tayflar,hayaletler görebilir.İşte o bu durumdayken,yaşamın en sağlam yalanlarını örten katı kabukları sıyırıp atar ve ruhunun boynuna vurulmuş zorunluğun derin tasması üzerinde derin derin düşünür.John Barleycorn'un,gücünü en şeytancasına ortaya koyduğu saattir bu.Adamın,bir hendeğin dibine kıvrılı yatması çok kolaydır.Ama adamın,iki bacağı üzerinde sallanmadan,dimdik durup da,bütün evren üzerinde kendisi için sadece bir tane özgürlük,yani öleceği günü beklemek özgürlüğü bulunduğuna karar vermesi korkunç  ve acı veren bir sınavdır.O adam için bu saat,eşyanın anlamına hiç bir zaman varamayacağını anladığı (hemen şimdi daha da sözünü edeceğimiz) beyaz mantık saatidir.O adam için tehlike çanlarının çaldığı saattir bu.Onun ayakları,mezarın yolunu tutmaktadır artık.O adam için her şey apaçıktır.Ölümsüzlüğü arayan bütün o aldatıcı kafa çabaları,ölüm korkusuna kapılmış ve lanet imgeleme gücüyle lanetlenmiş ruhların uğradığı panikten başka bir şey değildir.Onlarda ölüm içgüdüsü yoktur;ölüm vakti gelip çattığında,ölüm isteğinden yoksundur onlar.Kendi kendilerini aldatır,bütün öbür hayvanlar,mezarın karanlığında ya da krematoryumun sıcaklığında kalırken,kendilerinin kuralları altedip,gelecekte bir kez daha yaşamak olanağını kazanabileceklerine inanırlar.Oysa diğer adam,beyaz mantığa kavuştuğu saatte,onların sadece kendi kendilerini aldatıp,kendi kendilerini alt ettiklerini bilir.Hiç ayrım gözetmeden,herkesin başına gelen olayı bilir.Güneşin altında yeni bir şeyin olmadığını,hatta zayı ruhların can attığı o ucuz çocuk oyuncağının,yani ölümsüzlüğün de olmadığını bilir.Ama bilir;iki bacağı üstünde sallanmadan,dimdik durarak bilir.O,kısa bir süre işledikten sonra ilahiyatçılar ve doktorlar tarafından tamir edilmek ve en sonunda çöplüğe atılmak üzere yapılmış,bileşimi et,şarap,şarap köpüğü,güneş tozu ve dünya toprağından meydana gelen,zayı yapılı bir mekanizmadır.
               Pek tabii,bu baştan aşağı bir ruh hastalığıdır.Bu,imgelemi zengin adamın John Barleycorn'la olan dostluğundan dolayı ödemesi gereken cezadır.Aptal adamın ödediği ceza hem daha basit,hem de ödenmesi daha kolay bir cezadır.Aptal adam içer içer ve sarhoş olup kendinden geçer.Afyonlanmış gibi uyur ve eğer düş görürse,gördüğü düş donuk olur,dilsiz olur.Oysa John Barleycorn,imgelemi güçlü adama beyaz mantığın amansız,hayalet biçimindeki tasarılarını yollar.İmgelemi güçlü adam,yaşama ve yaşamın her türlü haline kötümser bir Alman filozofun gözüyle,illetli bir şey gözüyle bakar.O bütün aldatıcı görüntülerin öbür yanını görür.Bütün değerlerin yerlerini değiştirir.İyi kötüdür,kötü iyi,gerçek bir aldatmacadan,yaşam ise bir şakadan ibarettir.Bir zararsız deli gibi yükseklerden bakar ve bir Tanrı keskinliğiyle yaşamı baştan aşağı kötü gözle görür.Kadınlar,çocuklar,eş dost;onun mantığının beyaz ışığı altında hep birer sahtecilik,yalancılık biçiminde meydana çıkarlar.O,onların içini okur,okudukları da hep onların zayıflığı,onların kusurluluğu,onların bozukluğu,onların zavallılığıdır.Onlar artık onu aldatamazlar.Onlar da bütün diğer ademoğulları gibi,kızböceğinin bir saatlik yaşam dansında kanat çırpan mini mini,zavallı bencillerdir.Özgürlükten yoksundur onlar.Onlar talihin kuklalarıdır.Kendisi de öyledir.O bunu algılar.Ancak,arada bir fark vardır.O görür;o bilir.Biricik özgürlüğünün ne olduğunu da bilir;ölümünü bekleyebilmek özgürlüğünü...Yaşamak,sevmek ve sevilmek için yaratılmış bir adama yaramayacak,her şeyi bilir.Ne var ki,buna karşılık John Barleycorn'un zorla biçtiği fiyat,kısa ya da uzun yoldan intihardır.Birden dökülüp boşalmak,yahut yıllarca sızarak tükenmektir.John Barleycorn'la dostluk eden hiç kimse,onun  hakkı olan,ona dönmesi gereken bu ücreti ödemekten kurtulamaz...
             

This entry was posted on 6 Ağustos 2011 Cumartesi at 11:50 and is filed under . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

0 yorum

Yorum Gönder