Özgürlüğün El Kitabı  

Posted by Seyir Defteri


1.Bölüm
'Sana bir sır vereceğim' dedi 6 numaralı personel.3 katlı alışveriş merkezinin en üst katında,hamburger satan reyonun mutfağında.Üstünde kırmızı yatay çizgili önlük ve kırmızı şapka vardı.Yıllardır hamburger satmış ve henüz tadına bakmamıştı.'Söyle' dedi 8 numaralı personel,bir büyük boy hamurger ve büyük boy kola hazırlarken.2 ay önce başlamıştı işe ve hamburgerden nefret ederdi.
'Bir hafta önce evime bir posta geldi' dedi 6 numara.'Üstünde adım yazıyordu ve içinde bir kitap vardı.Kitabın adı, Özgürlüğün El Kitabı.Kitabın ilk sayfasında altın tozundan harflerle adım yazılı ve benim kutsal kitabım olduğu yazıyor',dedi.8 numara bir orta boy kola hazırladı ve içine büyük boy bir tükürük bıraktı.'Bir orta boy kola' diye bağırdı.Devam etti 6 numara,'Kimin gönderdiğini bilmiyorum ama galiba birileri benim kurtuluşumu istiyormuş' dedi.'Ne kurtuluşu?' dedi 8 numara.6 numara yanı başındaki dolaptan çıkardı kutsal kitabını.Kırmızı kapaklı kalın bir kitaptı,okumaya başladı.
'Bilinçlenmeliymişim' dedi.'Kurtuluşum kendi elimdeymiş.Proleterlerin kurtuluşu proleterlerin elindeymiş'.'Proleter?' dedi 8 numara.'Bilmiyorum' dedi,'Ama bizim gibileri kastediyor herhalde' ve devam etti.'Bilinçleymelişiz.Sistemi değiştirebilmenin tek yolu buymuş.Bilinçlenmek.Oysa ki sistem bunun gerçekleşmemesi için her yolu denermiş.Amaçları buymuş; Düşünmememiz.Bir çok yöntemleri varmış bunun için.En önemlisi yoğun çalışma saatleri ve ağır çalışma ortamları,televizyon,hiç bitmeyen ucuz diziler,popüler müzikler,moda,sahte gündemler,kafeler ve daha bir çok şey ve burası.Hayatımızın yarısı uyuyarak diğer yarısı da uyutularak geçermiş.Ve bu düzenin adı da popüler kültürmüş'.8 numara fırından bir tavukburger aldı ve burnundan çıkardığı kendi yapımı olan yeşil bir sos ekledi üstüne.Birlikte kızarmaları için bıraktı fırına.'Burası derken?' dedi.
Okumaya devam etti 6 numara.'Alışveriş merkezleri' dedi.'Sahte mutluluk dağıtan sahte yaşam merkezleri.İnsanların daha çok para harcamasını,bunun için de daha çok para kazanmasını dolayısıyla daha çok çalışmasını sağlamaları için dizayn edilmişler.Paraya daha fazla bağlanmamız için varlarmış.Amaçları paraya tapan alışverişkolikler yetiştirmekmiş.Aslında burada sunulan hiç bir şey insanlığın gelişmesi için değilmiş.Her şey sistem için varmış.Bizler de bunun için burdaymışız.Bunu biliyor muydun?'dedi ve bir süre es verdi 8 numaranın cevap verebilmesi için.Cevap alamayınca devam etti okumaya.'Alışveriş merkezleri içindeki cafe,restaurant,sinema ve eğlence merkezleri' dedi.'Hepsi insanların buralarda daha çok zaman geçirip daha çok para harcaması içinmiş.'
Bir başka personel,'İki adet ekstra menü' diye bağırdı ve 6 numara kitabı bırakıp fırına geçti.Bu arada 8 numara on dakikadır pantolonun içinde sakladığı patatesi çıkardı ve doğramaya başladı.Menüler hazırlandı ve teslim edildi.Devam etti 6 numara.'Sistem diye bir şeyden de bahsediyor.Sana sistemden bahsedeyim biraz' dedi.Hamamda çıplakken suyun kaldırma kuvvetini farkeden Arşimet kadar heyecanlıydı.Yepyeni bir şey keşfediyor gibiydi.Oysa hem su Arşimet'den önce devam ediyordu üstüne aldığı her şeyi kaldırmaya hem de sistem 6 numaradan önce devam ediyordu altına aldığı her şeyi ezmeye.Ama ne fark ederdi ki.Görmediğimiz şeyler yoktu aslında.'Kapitalizm' diye bir şey duydunmu hiç?' dedi 6 numara.8 numara pek ilgili gibi görünmüyordu.Devam etti okumaya,' Sistem' dedi.'İçinde bulunduğumuz sistem,paraya dayalı bir sistemmiş.Bir piramit gibi düşün.En altında bizler varız.Üste çıktıkça yaşam standartları artıyor ve onların daha iyi yaşaması için bizlerin daha kötü yaşaması gerekiyor.Çünkü onlar için iyi olan her şey,bizim için kötü.Çünkü onların mutluluğu için bizim mutsuzluğumuz gerekli.Çünkü bizler onları zengin etmek için varız.Çünkü bizler onların arabasını yıkamak,çöplerini boşaltmak,çocuklarına bakmak,ay sonu hesaplarını tutmak ve bizim yaptığımız gibi karınlarını doyurmaları ve bunu yaparken daha zengin görünmeleri için varız.Biz onların kendilerini daha iyi hissetmeleri için varız' dedi ve ekledi.'Aslında bizlere ihtiyaçları var.Bizler olmadan kıçlarını bile silemezler.Ama bu içine sıçtığımın sistemlerinin devamı için bunun farkına varmamamız gerekliymiş'.'Vay amına koyayım' dedi 8 numara.
'Dinle bak,kitabın arka kapağında ne yazıyor' dedi.'Demokrasinin en büyük..'.Cümlesini tamamlayamadan iki hamburger siparişi daha geldi ve 6 numara kitabı bırakıp ekmekleri hazırladı.Bu arada 8 numara,6 numaranın hazırladığı ekmekleri yalıyordu.Siparişler hazırlandı ve 6 numara devam etti.'İşçi sorunlarından da bahsediyor' dedi.
'Maaşımızı verenlerin öğle yemeği parasını kazanabilmemiz için bir ay boyunca çalışmamız gerekmiş.Dünyanın her yerinde böyleymiş bu durum.Kaç çocuğumuzun olduğu,onların masraflarını nasıl karşıladığımız,hangi şartlarda yaşadığımız,en son ne zaman adam gibi eğlendiğimiz kimsenin umrunda değilmiş.Herhangi bir sosyal güvencemiz yokmuş çoğu zaman.Sözleşmemiz yokmuş ve her daim işten kovulmakla tehdit ediliyormuşuz.Çoğu çalışanın sağlık güvencesi bile yokmuş.Çünkü ölmemiz kimsenin umrunda değilmiş.Çünkü çok fazla varmış bizlerden.' dedi ve 'Biliyor musun?' diye sordu.'Dünyada her yıl binden fazla maden işçisi ölüyormuş.Kimsenin umrunda değilmiş hiç birinin ölümü,çünkü sonraki yıl daha farklı bin işçi bulmak onlar için sorun değilmiş.'8 numara onaylarcasına kafasını salladı ve 'İlginç' dedi.'Evet' dedi 6 numara devam etti,'Evet ilginç ama kitabın ikinci bölümü çok daha ilginç'.Kutsal kitabını koltuk altına aldı ve yıllardır çalıştığı hamburger reyonunu sessizce terketti.Önlüğü ve şapkası üstündeydi hala.
2.Bölüm
Yarım saat sonra alışveriş merkezinin idari katındaydı 6 numara.Yürüyor ve bir yandan da kitabını okumaya devam ediyordu.'Kurtuluş gerekli bizlere.Kaos gerekli.Bir patlama.Her şey bir patlamayla başlar.Her şeyin başlangıcının habercisi olacak bir patlama gerek bizlere.'Kitabın sayfalarını karıştırmaya başladı ve aradığı sayfayı buldu.Okumaya devam etti,sanki hala 8 numarayla konuşuyormuş gibi okudu.'Çoğu alışveriş merkezlerinde güvenlik sistemi sanılandan çok daha zayıfmış.Çünkü onlar aslında yönettikleri halka dolayısıyla kendilerine fazlasıyla güvenirlermiş.Çünkü onlara göre,egemen oldukları halk onlara zarar vermeyecek kadar uysalmış.Çünkü asıl yönetim şekilleri kurallarla değil,korkularlaymış'.
Koridorda ağır adım yürüyor ve kitabını okumaya devam ediyordu.'Alışveriş merkezlerine çakı sokmak yasakmış,ancak süper market reyonundan döner bıçağına kadar her türlü bıçağı satın alabilirmişsin.Üzerindeki bütün metaller dedektörlerle kontrol edilirmiş ama bir silahı veya patlayıcıyı çok rahat içeriye sokabilirmişsin.Başka bir cismin arasında veya içinde.Şemsiye örneğin,veya bir hediye paketi.Ya da bir kitap.Kırmızı kapaklı,kalın bir kitap.'Sayfayı çevirdi ve  sonraki sayfaların içine gömülü antika tabancayı çıkardı.Başka cinayetler çağından.1896 yapımı,Nagant marka bir Rus silahı.Kitabı gönderenin bir hediyesiydi.Silahı eline aldı ve kitaba odaklandı yine.Silahtan arda kalan sayfaları buldu ve okumaya devam etti.'Her birimiz kendi kaosumuzu yaratmalıymışız.Kendimize borçluymuşuz bu görevi.Buna ihtiyacımız varmış.Ve bu kaos için en uygun zamanı bilmek gerekiyormuş'.Okumayı bıraktı ve konuştu,'Benim en uygun zamanım şu an.'Kitabı kapattı ve başını kaldırdı.Toplantı salonunun önündeydi.İçeride yönetim kurulu toplantısı yapılıyordu.
Bir kapı,kendisi ve bir tekme.Kapı açıldı.Masanın başında oturan büyük patronla göz göze geldi.Alışveriş merkezinin en büyük hissedarıyla...Silahın namlusuyla aynı hizaya getirdi patronunu.Bir kaç gülünç çığlık sesi duydu.Kitabını okumaya devam etti.'Hiç bir kural ya da hiç bir yasa kurtuluşa çare değil.Hiç kimse bizlerle değil.Ve şiddet.Eşitliğin tek çaresi biraz şiddet.Bize gösterilenden daha azı belki.Çok daha azı.Şiddet gerek bizlere.'Bu kez iyice eşitledi patronuyla namlunun açısını ve düşündü,'Belki de yanlış yapıyorumdur.'Silahın horozunu indirdi aşağıya.'Belki de bir ailesi vardır.Belki de ölümü hak etmiyordur.'Bastı tetiğe.'Belki de özgürlüğün daha masum bir yolu vardır.'Çekti elini tetikten.İlk patlama geldi.Yere yığıldı patronu.Oturduğu masa başı sandalyesi boştu artık.Sayfanın üzerindeki beyin parçalarını temizledi.Kitabındaki patronlarını gönderdi ve devam etti okumaya.
'Her şey neden-sonuç ilişkisine bağlıdır.Ölüm de dahildir buna.Hiç bir ölüm sebepsiz değildir.Her ölüm bir amaç içindir.'Diğer patrona baktı ve 'Sizler iyi bir amaç uğruna öleceksiniz.Yaşamınızda olmasa da ölümünüzde kurtuluşa hizmet edeceksiniz.' dedi.Bastı tetiğe.İkinci patlama geldi.Bir anda üç adet güvenlik görevlisi ve üç adet silah sardı arkasını.Okumaya devam etti.'Bu aşamada amatör bir kaç silahşörle karşı karşıya kalacaksın belki de.Belki hepsi de ilk kez silah tutuyor olacaklar.Belki de hepsi de ateş edemeyecek kadar masum olacak.'Arkasını döndü ve güvenlik görevlilerine baktı.Silahını tanımadığı bir başka patrona tuttu bu kez.
Okumaya devam etti.'Her şey bir patlamayla başlar ve arkasından diğerleri gelir.Her seferinde daha büyüğü...'Sayfaları karıştırdı ve aradığı sayfayı buldu.'İlk patlamayı onlardan beklemelisin.Onların sisteminden...Tüm büyük binaların ısıtma sistemleri tek yerden yönetilir ve onları dengeleyen bir soğutma sistemleri vardır.Soğutma sistemleri son derece basit mekanizmaladır.Göstergelerle çalışır.Soğutmayı durdurmanın yöntemi soğutma yolunu engellemektir.Bağlantıyı kesmekle başlanılabilir.Sistem soğumaz ve yeterli ısıyı aştıktan sonra patlama gerçekleşir.'Konuştu 6 numara.Bir yemek kitabını okuyup,uygun tarife göre yemeğini hazırlayan bir aşçı edası vardı artık vücudunda.Sayfaları okuyor,söylenenleri yapıyor ve daha sonra bunu teyit ediyordu.'Evet,ben bu işi yarım saat önce hallettim.'Isıtma sistemi patladı ve alev aldı.Dördüncü patlama gerçekleşti.Bu arada bir başka ortak beşinci patlamayı öğrenemeden yere yığıldı.Kalbinin iki santim altında, altılık bir mermiyle...
Okumaya devam etti.'Her patlama bir sonrakini ateşler.Son moda mimarilerde ortalama ikiyüz metreye bir kolon düşer ve her kolon eşit miktarda yük taşır.Birinin yıkımı bir diğerini etkiler.Ve yıkım için her birine bağlı bombalar gereklidir.Bombaların kurulumu için depo katı kullanılabilir.Hem yıkımı hızlandırmak hem de bombaların bulunma riskini azaltmak için...Bunun için potasyum klorüt,talaş tozu ve napalm kullanabilirsin.Bu şekilde ilkel bir dinamit yaratılabilir.Patlamanın etkisini arttırabilmek için nitrogliselin ve direk akımlı elektrik devreleri gereklidir.Yeterli miktarda kullanarak koca bir şehri bile havaya uçurabilirsin.'Bu tarifi de hazırlamıştı.Durdu ve konuştu.'Dün gece alışveriş merkezinde nöbetçiydim ben,hanginizin haberi vardı bundan?'Hiç birinin haberi yoktu.İçinde bulundukları durumda kimin nöbete kaldığı,kimin kalmadığı umurlarında bile değildi.Alışveriş merkezinin nöbetini cehennem melekleri bile tutuyor olabilirdi.Bir önemi yoktu şu an için, onlar adına daha önemli bir konu vardı şimdilik,hayatta kalmak.Beşinci patlama gerçekleşti ve ilk kolon yıkıldı.
Alışveriş merkezi boşaltılmaya başlandı.Her şey planlara uygun gerçekleşti.Bir kaç adet acil durum planları bulunmasına rağmen,hiç bir zaman acil bir durum beklemiyorlardı.6 numara kitabı okumaya devam etti.'Eğer bir yeri havaya uçuruyorsan dikkat etmen gereken şey o yerin içinde bulunmaman gerektiğidir.Çözüm başka birini ikna etmekdir ya da kurtuluş için ölümü göze almalısın.'Durdu ve düşündü.'Benim ikna edebilecek kimsem yoktu.'Güvenlik görevlileri terk etti odayı.Kaçmaya çalışan bir yönetim kurulu üyesi sırtından aldığı mermiyle kapı önüne yığıldı.İkinci kolon yıkıldı.Bina sallanmaya başladı.
Alışveriş merkezi tamamen boşaltıldı;Toplantı salonu dışında.Ardarda üçüncü ve dördüncü kolonlar yıkıldı.Ardarda ikinci ve üçüncü yönetim kurulu üyesi kapattı gözlerini.Daha sonra tüm kolonlar yıkıldı birbiri ardına .Son ve en büyük patlama da gerçekleşti.Kalan ortaklar,binalarının ve sistemlerinin altında kalarak öldüler.Kutsal kitabı, 6 numaranın önüne düştü ve son kez açtı kitabını.'Önemli olan görmek istediğin değişimin bir parçası olabilmektir.Önemli olan ilk patlamayı gerçekleştirebilecek cesarete sahip olabilmektir.Artık azledildin.Her şey bitti.Artık tamamen özgürsün.'.Kalan son gücüyle yarım kalan kapak yazısını okumaya çalıştı.'Demokrasinin en büyük...'.Cümlesini tamamlayamadı.6 numara güldü.6 numara öldü.
Yıkılan binanın dışında 8 numara koşuşan kalabalığı seyrediyordu.Cebinden en ucuzundan bir sigara paketi çıkardı.Yaktı birini.Ve düşündü içinden,'Eğer bir yeri havaya uçurmak istiyorsan dikkat etmen gereken şey o yerin içinde bulunmaman gerektiğidir.Çözüm başka birini ikna etmekdir.'Ve 6 numaranın tamamlayamadığı kapak yazısını fısıldadı dışından,'Demokrasinin en büyük düşmanları hallerinden memnun olan kölelerdir.'   

Üç Saniye  

Posted by Seyir Defteri


Üç saniye nedir?Uzun bir süre mi?Kısa mı?Kaç hayat sığar üç saniyeye?Kaçı mahvolur?Kaç ömür kurtarılabilir peki?Kaç kişinin yaşamı değişmiştir üç saniye içinde?Kaç kişi yeniden başlamıştır hayata?Üç saniye beklemeye değmeyecek kadar kısa mıdır,yoksa fazlasıyla uzun bir süre mi?Kaç saniye geçti şimdi?Kaç kişi yaşamıyor artık,ya da kaç yeni bedenle tanıştı insanlık?
Spermin yumurtaya girdiği süredir üç saniye.Eroinin kana karıştığı süredir.Üç saniye farkla ölümcül bir kazaya sebebiyet verebilirsin.Bir bina tepene yıkılabilir bu süre içinde.Hayatını değiştirecek birileriyle tanışabilirsin belki.Üç saniye boyunca öpüşebilirsin bir kadınla.Ya da yaşarsın sadece.Üç adım atabilirsin.Tek bir kelime kurabilirsin ya da gözünü kırpabilirsin üç kere
Einstein'in izafiyet teorisi vardır zaman üzerine.Zaman aldanmacadır der.Haklı.Belki de en çok bunu söylerken haklı.Yoktur zaman diye bir şey.Üç saniye ya da üç yıl...Yoktur farkları.Her şey senin nasıl bir yaşam sürdüğüne bağlı.Otuz yıllık bir ömür üç saniyeye sığabilir aslında.İntiharlar da bu yüzden belki de.Fazla uzun sürdüğü için hayatlar.
Yaşamım boyunca bekledim,hayatımı değiştirecek üç saniyeyi.İyi ya da kötü,değiştirmek istedim sadece.O üç saniye için yaşadım hep.Şimdiyse hayatımın en uzun anlarını yaşıyorum.Ve biliyorum ki kimse inandıramaz beni bu üç saniyenin otuz yıldan daha kısa olduğuna.

1.Saniye
Benim adım Duman.Az önce verdim bu adı kendime.Henüz sönmeyen sigaramın dumanından esinlendim.Gün ağrıyor.Başım ağrıyor.Günlerdir oturuyorum bu koltukta.Aylardır ya da.Hatırlamıyorum. Neden burada olduğumu bilmiyorum.Bir şeyler söylemek istiyorum.Çıkmıyor kelimeler dudaklarımdan.Sokağa çıkma yasağı var ağzımda.Dudaklarım tekrar içeri atıyor her birini.Zihnim bomboş.Bir şeyler hatırlamak istiyorum,olmuyor.
Sağ avucumun içinde parlak gri renkte,38 kalibrelik,bir çok kişinin ölümüne sebep olduğunu bildiğim,Smith and Wesson adında,kısa namlulu bir altıpatlar var.Niye elimde olduğunu bilmiyorum.Tabanca topundaki tek bir sarı mermi göz kırpıyor bana içerden.Smith ve Wesson denen bu iki adamı fazlasıyla zengin etmiştir diyorum bu silah.Kullanım amacı dışına çıkan tek silahdır bu.Ruslarla ve rület adlı kumar oyunuyla anılır.Ölüm bahisli kumarlarda kullanılır.İhtimallerin silahıdır.Olasılıkların silahıdır.İçindeki tek mermi altıda bir ihtimalle ölüm verir insana.İkinci mermiyle arttırırsın ihtimali.Altı mermiyle şansın yüzde yüzdür.
Hayat ihtimallerden ibaret diyorum kendime.Ölüm olasılığın ta kendisi.Eğer evinde yalnızsan ölme şansın çok düşüktür.Bir elektrik prizine fiş takıyorken yükselir ihtimal.Bir başkasıyla birlikteyken artar şansın.Sevişirken her an durabilir kalbin.Sokağa çıktığında daha çok yaklaşırsın ölüme.Kalabalık caddelerde ölümü kokluyorsundur.Eğer bir savaşa katılmışsan,azrail ensende mesai saati bitimine kadar seni aradan çıkarmayı bekliyordur.Ve eğer benim yaşadığım gibi bir hayat sürmüşsen bu yaşa kadar nefes alabilmiş olman,minarellerinin hala toprağa karışmamış olması bir mucizedir.
Evet diyorum, hayat olasılıklarla yaşanır ama hiç bir an bu kadar açık durmaz karşında ihtimaller, eğer bu silahla oynamıyorsan.Bu silahın topuzundaki altı boşluktan birinde duran merminin isabet ettiği eti çürükçül canlılara akşam yemeği yapma ihtimali altıda birdir.
Hatırlıyorum sonra,bu ölüm makinesini niye elimde tuttuğumu.Basıyorum tetiğe.

2.Saniye
İşaret parmağım tarafından geriye doğru itilen tetik,sağ baş parmağımın altında bulunan gri horoza baskı uyguluyor.Ve silahın horozu  bu baskıyla yukarı doğru kalkıyor.Horozun silahın ateş edilmeyen her anda etki uyguladığı altı delikli silindir serbest kalıyor ve altmış derecelik bir dönüşle altıda bir ihtimalle dolu olan mermi yuvasını iğne ve horozla aynı hizaya getiriyor.Falya barutu falya haznesine dökülüyor.
Annem geliyor aklıma.Napıyordur acaba şimdi diyorum.Şimdi,şu anda.Ağlıyor mudur yoksa?Babamla mı tartışıyordur her zamanki gibi?Düşünüyor mudur beni?Ya da kahkaha atıyordur belki bana hiç komik gelmeyecek bir neden için.Hep böyle olmuştu diyorum.Hiç bir zaman komik bulamadım hayatı.Biraz gülseydim eğer herşey farklı olabilirdi belki.Yüzü geliyor aklıma.Hayatıma giren diğer tüm insanların önünde beliriyor yüzü.Onun da üç saniyesi uzun mudur benimki kadar diyorum.Ya da sadece üç kısa saniye midir?Dakikanın yirmide biri midir sadece?
Tam karşımda duran ahşap renkli,gemici motifli saate takılıyor gözlerim.Akrep üçün üzerinde yelkovanı beceriyor.Saat üçü çeyrek geçiyor.Uyuyordur kesin diyorum,eğer hayattaysa.Kalmaz bu saate, erken yatar.Belki çığlık çığlığa uyanır uykusundan az sonra.Hatırlıyor mudur beni?Pişman mıdır ben henüz iki aylık bir ceninken beni aldırmadığına?Hayır diyorum sonra,tüm dünya utanç duyuyordur varlığımdan ama o benden mutluluk duyan tek kişidir.Tanrı bile pişmandır beni yarattığına ama o pişman değildir benden diyorum.Belki de gurur duyuyordur benimle.Yaşıyor mudur hala?Hatırlıyor mudur beni?Ama ben hatırlıyorum.Anneme yaşattığım acıları hatırlıyorum.Ruhuna bir otuz yıl kadar,bir ben kadar daha ömür kattığımı hatırlıyorum.Düşmanlarıma yaşattıklarımı hatırlıyorum.Öldürdüğüm insanları hatırlıyorum. Mahvettiğim hayatları hatırlıyorum.Seviştiğim kadınları hatırlıyorum.Kendime çektirdiğim acıları hatırlıyorum.İçtiğim her bir içki şişesini,kustuğum her damla nefreti hatırlıyorum.Hatırlıyorum.Her şeyi.
Hiç kimse suçlu değil diyorum sonra.Kimse bilemezdi benden böyle bir canavar çıkacağını.Kim, nerden bilebilirdi ki şeytanın benim bedenimde şube açacağını.Ben de bilemezdim.Ben sadece hatalı üretilen,iadesi gereken bir makineyim diyorum.Devrelerim yandığı için kendimi mutsuzluğa ve acı çektirmeye planladım.Acilen kapatılmam gerek o kadar.Bir tane daha gelmedi benden,gelmeyecek de.
Küçükken öğrendiğim dualar geliyor aklıma.Uzun zamandır düşünmemiştim hiç birini.Okuyabilseydim eğer birini,hatırladığım kadarıyla,ama uzundu hepsi üç saniyeden.
Barut falya haznesinde toplanıyor.Tetiğin bir saniye içinde gösterdiği geri tepmeyle birlikte tüm mekanizma geriye doğru işliyor bu kez.Horoz tekrar yapışıyor silindire.Daha sonra falya haznesindeki barutu ve eğer varsa mermi yuvasındaki mermiyi ateşliyor.Saatten bir tık sesi geliyor.Dakikanın altmışda birine denk sesi duyuyorum.Bir saniye daha geçiyor.

3.Saniye
Soğuk bir çelik hissi hissediyorum şakağımda.Tanıyorum bu soğukluğu diyorum.Üzerinde sabahladığım bankların soğuğu bu.Her sabah aynaya baktığımda yüzümde gördüğüm soğukluk.Öldürdüğüm her insanın teninde görmüştüm ben bu soğuğu.Sonra bir sıcaklık kaplıyor aynı yeri.Bu sıcaklığı da hatırlıyorum diyorum.Belki de en iyi tanıdığım şey dünyada.Kendi kanımdan daha yakın bir dost yok benim için.Dostumun sıcaklığı bu.Öptüğüm kadınların dudaklarındaki sıcaklık.Ateşe verdiğim evimin sıcaklığı.Tanıyorum diyorum hepsini.Ölüm yabancı değil bana.
Her şey gerçekliliğini yitiriyor.Nesneler,duygular,düşünceler...Hepsi o kadar uzak geliyor ki artık.Hissedemiyorum hiçbirini.Kayboluyor sıcaklık,soğukluk uzaklaşıyor.Açık pencereden rüzgar giriyor odaya.Görmüyorum,hissedemiyorum ama tahmin ediyorum.Ellerim üşüyor.Titriyor boşalan zihnim,aç bir çocuk gibi.Sulanacak birazdan gözlerim.Biliyorum,görmüştüm bana ait bir kaç maktülün gözlerinde yaşları.Kendiminkileri bekliyorum.İhtiyacım var buna diyorum,ağlamalıyım.Hiçlik kovuyor bedenimden tüm duyularımı,ben geldim diyor,kaçın.Tek gerçek benim diyorum.Sonsuzluğa gidiyorum,orada ben varım.Kainatın tek gerçeği olarak,ulaşacağım sonsuza.Üç saniye,altıda bir ihtimal,zaman... Hepsi yalan diyorum.Her şey sahte.Hiç bir şey yok.Tek gerçek biziz.Ben ve ölüm.
Hala duman çıkıyor sigaramdan.Saatten gelecek son bir tık sesini bekliyorum.Her şeyin bittiğinin habercisi olacak tek bir tık sesini.Gelmiyor o ses.Açıyorum gözlerimi,saate bakıyorum.Donuyor akrep,yelkovan,saniyeler,donuyor her şey.Duruyor zaman,akmıyor.Bitmiyor üç saniye.Kapatıyorum gözlerimi.

Korku Çağı  

Posted by Seyir Defteri





''Tüm çağların en iyisiydi bu,aynı zamanda en kötüsü de...Bilgeliğin çağıydı,aptallığın da...İnancın dönemiydi ve inançsızlığın da...Mevsim hem karanlığın,hem aydınlığın mevsimiydi...Umudun baharını,umutsuzluğun kışını yaşıyorduk.Her şey geleceğindi,gelecek ise hiçlikti.Hepimiz Cennet'e gidiyorduk ya da tam tersine Cehennem'e...Gün bugüne o denli benziyordu ki...''

Birinden inip bir diğerine atlıyorduk tüm uydurma çağların,her şey gerçeklikten olabildiğince uzaktaydı.Her yüzyılda bambaşka isimde bir çağa girecek kadar bir başka çağı tepeden tırnağa yaşadığını sanıyordu Ademoğlu..Akıl çağını,matematik çağını ve teknoloji çağlarını geride bırakmıştık.Her çağın adına bilimin bir başka adını koyuyorduk.Her çağda doğadan daha fazla kaçıyorduk.Oysa ki yaşanmış her yüzyılda aynıydık.Değişen bir şey yoktu.Düşünceler,duygular ve tepkiler aynıydı.Ama kaçıyorduk bu gerçekten.Doğallık korkutuyordu bizi.Çağlar boyunca uzaklaşıyorduk doğamızdan. Modernleşme önüne geçilmesi mümkün olmayan bir son oluyordu hepimiz için.İlkellik zihinlerimizde sadece güzel bir anı olarak kalmaya başlayacak.Özleyeceğiz onu.Oysa ki özümüze dönmenin tek yoluydu ilkellik.Şimdiyse şifresini bilmediğimiz bir kasaya kilitliyoruz onu. İlkelliğimizden geriye kalan tek şey Ademoğlu'nun kendisi,değişmez tutkuları ve hırsları olacak.Güç ve iktidar istemi devam edecek.İhanetler,para hırsı,intikam ve Adem'in iki geçimsiz oğlundan bu yana süregelen cinayetler etkisini koruyacak.Kaybolmayacaklar hiç bir zaman.Sadece dönemin şartlarına uyum sağlayacaklar.Elmas tüccarları,uyuşturucu pazarlayanlar ya da köle ticareti yok olmadı hiç bir zaman,yok olmayacak da.Hepsi şekil değiştirecek,her çağda ayrı bir maske takacaklar.Yaşadığı döneme uyum sağlayan efendilere ve kölelere sahip olacağız ve zamana uyum sağlayan yönetim şekillerine...Sistemin ya da Tanrı'nın yönetim şekli...Ve bizler; bilgeliğin ve aptallığın çağını yaşadığımız bu yüzyılda korkuyla yönetilmiş bir nesil olacağız.Korku çağını yaşayacağız.Korkuyla doğup,korkuyla yaşamış ve korkuyla ölmüş olacağız.

Korkuyla yönetilen bir çağda yaşıyoruz.İnsanı korku yönetiyor.Doğumumuzda kıçımıza vurarak,öldüğümüzde aynı kıça pamuk tıkayarak korkutuyorlar bizi.Bütün dertleri anlaşılmaz bir şekilde kıçımızla.Sobaya elimizi sürersek yanacağından korkmakla başlıyoruz,yaramazlık yaptığımızda öbür odadan yetişecek olan kendini çocukların uslu durmasına adamış hayaletlerle devam ediyor korkumuz.Tanrı'nın bizleri,sevmediği putlardan birisi haline dönüştürmesinden korkuyoruz sonra.Din adamları ibadethanelerde korku yayıyor.''Zina yapmak,içki içmek Cehennem'e götürür''.Devlet korkuyu aşılıyor halkına.İdamlar ve hapishanelerle korkutuyor insanları.Hapishaneler suçun cezası için değil,rejimin intikamı ve bir sonraki suçluya korku salmak için vardır.Televizyonlarda ve gazetelerde tüm haberler bir şeylerden korkmamız için var.Okul müdürleri, alıyor korkutma görevini gençlik yılarında,disiplin cezaları,ders notları giriyor devreye.Üniversite yıllarında iyi bir fakülte eğitimi almazsak sefalet içinde bir yaşam süreceğimizden korkuyoruz.Hayallerimize koşarsak, aç kalacağımız korkusu dizginliyor bizleri...Hayatın bu döneminde para kullanılıyor korkutmak için.İş hayatında hak aramanın işten kovulmaya sebebiyet vereceği korkusunu yaşıyoruz sonra.Korkuyla yaşıyoruz.Parayla,cezayla,sevgiyle,sevgisizlikle, yalnızlıkla korkutuluyoruz.Korkudan kaçmak imkansız.Yazılı kurallardan çok korku kuralları önemli oluyor insanın yönetimi için.Oysa ki en başında sobaya elimizi sürüp yancağını kendimiz öğrenebilseydik eğer her şey bambaşka olabilirdi.

Sabah kahvaltımızda korku yiyoruz,yatağımıza girdiğimizde aklımızda korku var.Sokağa çıktığımızda korku kaplıyor vücudumuzu.Sebze yemezsen hasta olursun,sevişirsen AIDS olursun,alkollü araba kullanırsan ölürsün.Sigara içersen akciğerlerin paslanır.Hakkını ararsan kovulursun.Düşünürsen yalnızlaşırsın.Karşı gelirsen ezilirsin.Mücadele edersen ölürsün.Terkedersen birilerini üzersin.Korkmazsan dışlanırsın.

Ve işe yarıyor.Neyden,niçin kaçtığını bilmeyen korkak nesiller türüyor Dünya'da.Yönetilmesi kolay insanlar kaplıyor sokakları.Yapacağı yanlışın sonucundan habersiz yetişiyor İnsanlık.Doğruları,yanlışları ve ahlak anlayışları,başkalarının anlattıklarıyla oluşuyor.Ve özgür iradeden uzak yaşıyor İnsanlar.Korkusundan,zincirlerinden habersiz kendilerini özgür sanan İnsanlar... Bulundukları durumdan oldukça memnun İnsanlar...Kuralsız yönetilen,birbirlerine fazlasıyla benzeyen,farklı olmaktan,farklı yaşamaktan kaçan İnsanlar,korkuyla sakatlanmış İnsanlar,birbirlerinden korkan İnsanlar,kendilerinden korkan İnsanlar...

Benim Adım....  

Posted by Seyir Defteri



Nerede,ne zaman ve nasıl doğduğumu bilmiyorum.Kimlerin anlık zevkinin istenmeyen ürünü olduğumu bilmiyorum. Bebekliğime ait bir fotoğrafım yok.Bana çocukluk anılarımı anlatacak kimseyi tanımadım.Belki de ben doğarken kayboldum ya da doğmadan önce öldüm.Bilmiyorum.
Benim adım Cenin.

Hafızamda geçmişime dair hiç bir anı yok.Okula ilk gittiğim günü,ilkokul öğretmenimi,öpüştüğüm ilk kızı ya da çocukluğumun geçtiği evi hatırlamıyorum.Gerçek adımı hatırlamıyorum.Kimliğimi çok eski yıllarda küçük bir çocuğa bıraktım.Hiç bir resmi kurumda ismimin geçtiği bir kayıt yok.
Benim adım Yaşar.

Çok düşündüm.Çok içtim.Az uyudum ve az yaşadım.Görebileceğim her şeyi gördüm,çok şey kazandım ve çok şey kaybettim.Yaşanacak her şey bittiğinde sıradaki hayatı bekledim.Ne gelen var ne de giden.Ben de kendi hayal evimde kurdum kendi hayatımı.Orada yaşadım.Orada yaşadım ve karıştırdım gerçekle hayali.İkisinden de vazgeçtim sonra.Kendimi yargıladım ve infaz ettim kendimi.
Benim adım Joseph K.

Hayatım boyunca her amacımı erteledim.Ertelediğim şeylerden vazgeçtim ve bir şeyleri ertelemeyi bıraktım daha sonra.Uyanmamak için uyumayı,uyumamak için yaşamayı erteledim.Bir şeyleri yakalamak için koşuşturmadım hiç bir zaman.Merhamet veya mucize de beklemedim.Vazgeçtim sadece.Ertelemekten vazgeçtim,yaşamaktan vazgeçtim,kendimden vazgeçtim.
Benim adım Kaygusuz Abdal.

Sevdiğim bir çok insanı kaybettim.Kader çevremdeki insanlardan özellikle en sevdiklerimi cımbızla seçip aldı elimden. Üzüldüm bir süre ve daha sonra başka insanları sevdim.İlk kaybettiklerime benzer insanları...Kimisinin gözleri,kimisinin gülüşü,kimisinin saçı,kimisinin adı,kimisinin ruhu...Her birinde kaybettiğim insanlardan bir şeyler buldum.Bulduklarımı kaybettikçe,insanlar da kayboldu ve vazgeçtim insanlardan.
Benim adım Freud.

Dünyayı bir oyuncağa çevirdim.Geçmişe tükürüp geleceği ezdim postallarımla.Ayak basmadığım yer kalmadı. Duvarlara,bedenime resimler çizdim.Kendi ordumu kurmak için bir sürü kadına tohumlarımı bıraktım.Ruhuma dokunmayan ruhlardan sabun yaptım.Şimdiyse ağlıyorum.Hepimiz için.Çünkü işe yaramadı.
Benim adım Hitler.

Defalarca öldüm,defalarca tekrar doğdum.Yıktığım krallıkların üzerine yenilerini kurdum.Kutsal tapınaklarımı yerle bir edip her defasında başkalarını yücelttim.Her doğuşumda daha fazla değiştim.Her defasında daha fazla korktum kendimden,sevdim, utandım,merhamet ettim.Ve her defasında sırtımdan bıçakladım kendimi.Sende mi dedim kendime,öyleyse düş bugün.
Benim adım Sezar,Benim adım Brütüs.

Ölümsüz hissettim kendimi.Geceleri hançerimle dolaştım caddelerde,bir kaç kişiyi öldürüp bir kaç kişiye tecavüz ettim.Üç gram kokain karşılığında kendime işkence ettirdim.Bayıldım sonra.Bebekliğimi gördüm rüyamda.Sabah uyandığımda bir gözüm ve aklım yoktu.Okyanus yıkadı beni.Kendi isteğimle akıl hastanesine girdim.Çıktım,hapse girdim.Çıktım,tekrar girdim.Umursamadım zamanı,mekanı.Yazdım,sadece yazdım.
Benim adım Marques De Sade.

Saklandım bir mağaraya,yalnızlığa saklandım ve unuttum susmayı.Yürüdüm sonra.Ayak kaslarım eriyinceye kadar yürüdüm ve bir okyanus buldum.Bomboş,kupkuru bir okyanus...Gözyaşlarımla doldurdum okyanusu ve içimdeki Tanrı'yı boğdum o okyanusta.Öldürdüm Tanrıyı.Pişman oldum sonra.Çünkü inanamadım hiç bir şeye,sığınamadım,yalvaramadım.Yalnızlığıma kaçtım.Cehennemi bekledim.
Benim adım Zerdüşt.

Çok insan tanıdım.Gelip geçti hepsi.Çoğunu yolda görsem tanımam artık.Kimisiniyse çoktan gömdüm toprağa.Onları da unuttum sonra.Doğanın kanunu gereği...Anladım toprağın önemini.Unutmak için gömüyoruz toprağa.Yoksa korkutuyor cesedi.Çürütüyor oksijen gözlerinin önünde artık nefes almayan dostunu,sevgilini.Toprak unutmamız için var.Giden her hangi bir şeyin göz önünde bulunmamasını sağlıyor.Anladım toprağı ve toprağa yaklaştım.Toprakla konuştum.Ben anlattım o dinledi,ben anlattım o dinledi...Bir gün o anlattı,ben sustum.Ve hala susuyorum.Susadıkça daha çok içiyorum topraktan.O bana karışıyor,ben ona...Toprak ben kokuyor.Ben toprak oluyorum,toprağa dönüyorum.
Benim adım Aşık Veysel.


Benim adım yok.Çünkü ben yokum.Hiç bir zaman olmadım.Bütün bildiklerimi kusarak boşlukta yer almaya çalışıyorum.Sizin içinizde veya aranızda değilim.Hiç bir zaman olamazdım.Linç edilirdim bütün dünya tarafından,en altta benim cesedim,üstümde insanlık olurdu.Çok sevdiğim toprak bile kusacaktı belki beni.Ben doğsaydım güneş batıdan doğacaktı.Ben doğsaydım gündüzle gecenin yeri değişecekti.Ben doğsaydım eğer cehennem Dünya'ya taşınacaktı.Ben doğmadım,yumurtaya giden sperm yarışında yer almadım ben.Doğmadım ben,bir düşünce bir duygu olarak var oldum.Bir fikir kadar ağırdım en fazla,iki sinir hücresi arasındaki boşluk kadar yer kapladım en çok.Ama gördüm sadece,duydum her şeyi.Milyonlarca kişinin ölümüne sebep olacak bombanın atılma emrini veren adamı gördüm.Kızının körpe etini satan anneyi gördüm.Bebeğini aldırmak için doktora yalvaran kadını gördüm.Çocuğuna tecavüz eden babayı gördüm.Emek sömüren takım elbiseli vampiri gördüm.Araba kiralar gibi kadın kiralayan insanlar gördüm.On yaşında evlendirilen çocuklar gördüm.Sokakta yaşayan küçük adamlar gördüm.Ruhunu azad eden vücutlar gördüm...Gördüm,gördüm ve gördüm.Ölümü gördüm,intiharı gördüm,yıkılışı gördüm,yalnızlığı gördüm.Gördüm ve doğmadım ben.Yokum bu yüzden,adım da yok.Çünkü ben sizim,ben hepinizim...

Benim adım Doğum...
Benim adım Ölüm...
Benim adım Dünya...
Benim adım Güneş...
Benim adım Umut...
Benim adım Hayat...
Benim adım Yalnızlık...
Benim adım İnsanlık...
Benim adım Adem...

Bir İntihar Panoroması  

Posted by Seyir Defteri

Bir saniye...İki saniye...Üç saniye...Dört saniye...28 yaşındaydı ve dört saniye önce ölmesi gerekirdi.Tanrı'nın ve kendisinin acınası hayatına biçtiği değer 28 yıldı.Vücudunun,ruhunun,varlığının dayanabileceği süreydi 28 yıl.İnebileceği en dibe indiği süreydi 28 yıl.Sahip olduğu her şeyi kaybedebileceği,deliliğin sınırlarını zorlayabileceği ve yenilgiyi kabullenebileceği süreydi 28 yıl.Ve tamamlanmıştı o 28 yıl.Aldığı her nefes,içine çektiği her damla oksijen onun için ayırtılmış olandan fazlasıydı artık.Yaşadığı her an için doğaya daha fazla borçlanıyor ve bu borcu ödemesi gerekiyordu.Ve ödeyecekti de....

Göz kapakları hiç olmadığı kadar ağırdı şimdi.Vücuduysa yorgun zeus heykeli gibiydi,hareketsiz ve bitkin...Ve ancak bir heykel kadar canlı,bir ceset kadar tazeydi kirli vücudu ama hala bir ruh vardı o kirli vücudun içinde.Damarlarından hala kan sızabiliyor ve hala acı çekebiliyordu.Ayağa kalkması gerekti bu yüzden.Bedenini hareket ettirebilmesi de yeterliydi,bir parmağını kıpırdatabilirdi ya da.Hiç olmazsa bir şeyler söylemeliydi.Bir acı belirtisi,küfür belki,belki çığlık atabilirdi...Olmadı ama,çıkarmak istediği tüm ses sadece kendi beyninde yankılandı.Ağlamak istedi,ağlayamadı.Tek bir damla gözyaşı sızdıramadı gözlerinden.Sahip olduğu bedeni,itaat etmesi gereken ruha karşı çıkıyordu ya da aldığı emirleri yerine getirebilecek kadar güçlü değildi artık.Oysa ki o beden sadece bir kaç saniye önce yok olmayı reddetmişti.

Düşünebilme yetisini tekrar kazanmaya başlıyordu.Ama hala bulanıktı her şey.Düşünebilmek tek başına bir işe yaramıyordu.Nerede bulunduğunu anlaması gerekti.'Cehennem mi yoksa?'.Hayır cehennem olamazdı.Hala aynı acıyı hissediyordu.Bir kaç saniye önceki acı,bir kaç gün önceki acı,bir kaç yıl önceki acı...Cehennem olamazdı.Cehennemden umduğu şey daha insaflısıydı.Bu yüzden gitmek istemişti oraya.Bir süre sonra görme yetisini de kazandı ve ilk gördüğü şey biraz önce yüksek dozda uyuşturucuyla birlikte vücuduna sapladığı boş bir şırıngaydı.Biraz önce kurtuluşunu barındırdığına inandığı şırınga şimdi tamamen boştu ve hiç bir hayatı kurtaracak gibi durmuyordu.Oysa ki kurtuluşu,damarlarında kanına kardeş bir şey olarak dolaşıyordu artık.

Hayattan bekleyebileceği en son şey olan ölümü kendi elleriyle alabilecek kadar cesurdu.Zamanı geldiğinde hakettiği ölüme sahip olacağını biliyordu ve zamanı gelmişti artık.Uzun bir süredir beklediği sonu olabilecek en zevkli biçimde elde etmek istiyordu.Belki de sadece bu yüzden şanslı sayılabilirdi.Hayat ona ölümünü bekleyebilme ve daha da önemlisi ölümünü seçebilme hakkı vermişti.Acı içinde geçen yaşamına zevk içinde nokta koymak istiyordu ve hayat ona uyuşturucudan daha zevkli bir şey sunmamıştı hiç bir zaman.Kendi cinayet planını hazırladı ve uygulamaya koydu.Bir şırınga dolusu eroini sol dirseğinin hemen altındaki damara sapladı.Denize dökülen nehir gibi boşaldı şırınga.İğnenin damara saplanışını hissedebilmişti.Gerisi...Gerisi ise sadece Azrail'e kalmıştı.

Ama başaramadı.Ölümünü sağlayabilecek kadar kusursuz bir plan hazırlayamamıştı.Bilincini yitirdi bir süre ancak tekrar kazandı.Bir kaç dakika içinde bir kaç kez durdu kalbi ancak tekrar ritim buldu.Öldü bir kaç kez ancak tekrar geldi Dünya'ya.Başaramadı.Kendi hayatının cellatı olmayı başaramadı.Hem katil hem maktül olmayı başaramadı.

Vücudu üstünde egemenlik kurmayı başarabilmişti sonunda.İki elini yüzeyindeki içki şişelerinden görünmeyecek hale gelmiş olan eski halıya bıraktı.Dizlerinin üstüne çöktü sonra ve ellerinden destek alarak yavaşça ayağa kalktı.Kulağında sağır edici,nereden geldiğini bilmediği bir gürültü vardı hala.Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.Neden hala nefes alıp verebildiğini bilmesi gerekti.Ellerini yanıbaşındaki sandalyeye koyup,kollarından destek alarak bıraktı vücudunu sandalyenin üstüne.Parmaklarını saçlarının arasında bırakıp başını geriye doğru yasladı ve gözlerini kapadı.Kulaklarındaki gürültü devam ediyordu hala.Olan biteni anlamıştı.Olan biten hiçbir şeyin olmayıp hiç bir şeyin bitmemiş olmasıydı.Başaramadığını anladı.Yıllardır hayalini kurduğu ölümü de elde edememişti.Kalan son hayaline bile kavuşmasına izin vermemişti hayat.Gözlerini açtı tekrar çünkü o gözlerden akması gereken gözyaşları vardı ve dizlerinin üstüne çöküp ağlamaya başladı.Hıçkıra hıçkıra,çığlık çığlığa...Yapabileceği en çirkin şekilde isyan etti.Acısını döktü gözyaşlarıyla,nefretini döktü,iyiliğini döktü,kötülüğünü döktü,umudunu döktü,hayal kırıklıklarını döktü...Yaşadığı her şey,hissettiği her duygu için bir damla gözyaşı akıttı.Kulağındaki gürültü ise hala devam ediyordu.

Belli belirsiz bir kelime döküldü sonra dudaklarından.'Sikeyim' dedi.Sonra daha hızlı,daha sert söyledi ve sonra daha da hızlı ve daha da sert.Art arda tekrarlamaya başladı aynı kelimeyi.'Sikeyim,sikeyim,sikeyim...'Bir kaç tekrardan sonra yaptığı eylemden etkilenecek nesneler koydu cümlelerinin içine ve nefretiyle sikti bildiği,bilmediği her şeyi.Nefretiyle sikti geçmişini.Geleceğini sikti sonra.Hayatına küfretti,ailesine küfretti,eski dostlarına küfretti,hayatına girdiği hayatlara küfretti,aşık olduğu kadına küfretti,doğmamış çocuklarına küfretti,yaşadığı şehre küfretti,yitirdiklerine,kazandıklarına küfretti,radyoda çalan şarkıya küfretti ve kendisine küfretti.Nefesi ve kelime dağarcığı bitene kadar devam etti küfretmeye.Boşalttı tüm nefretini.Kulaklarındaki gürültü devam ediyordu.

Çok küçük yaşlarda annesinin öğrettiği dualar geldi aklına ve 'istemem' diye bağırdı.'İstemem' dedi 'eksik olsun böyle adalet'.'Eksik olsun'dedi dualar.'Eksik olsun,inanmam' dedi,'böyle adalete böyle inanca',ve Tanrı'yı suçladı yaşadığı her acı için.Yıllardır yapmadığı duaların acısını Tanrı'ya sitem ederek çıkardı.'Beni niye hiç aramadın?' diyen yıllar sonra babasını görmüş bir çocuk gibi bağırdı Tanrı'ya.'İstemem' dedi 'inanmam böyle adalete,eksik olsun'dedi.'Her günümde cehennem azabı yaşamışken ben ve hala birileri bana cehennemde yanacağımdan söz ediyorsa istemem dedi'.'Eksik olsun cenneti de cehennemi de'.Tekrar başladı ağlamaya.'İstemem' dedi.'Eksik olsun' dedi.'İnanmam' dedi.İnandı oysa,istedi,arzuladı.Tanrı'ya ettiği her sitemde daha fazla arzuladı onu.Daha çok yaklaştı.İnanacak hiç bir şeyi kalmamıştı Tanrı'dan başka.Belki de yıllar sonra yaptığı ilk duaydı bu isyan.Ağladı,ağladı,ağladı.... Saatler geçti ama kulaklarındaki gürültü hala devam ediyordu.

Akıtacak gözyaşı kalmadığında başını ellerinin arasına alıp düşündü bir süre ve hayatının geri kalanında ne yapması gerektiğine karar verdi.Ademoğulları'na karşı intikam planını hazırlamıştı sonraki birkaç saat içinde.O anda anladı bir insanın neden ve nasıl kötü olabileceğini.Kurdu,tasarladı ve yazdı.Her şey hazırdı.Geriye ise sadece işin en eğlenceli kısmı kalmıştı.Oynamak.Doğaya olan borcu olan aldığı her bir nefesin karşılığını nefes alan bir canlıyı yok ederek ödeyecekti.Kulaklarındaki gürültü geçmişti artık.

Bir sigara yaktı ve balkona doğru yürüdü.Onbeş kat aşağıda delilercesine koşuşturan insanlara baktı.Bir kaç saat önce ölümden dönmüştü.Aşırı doz yüzünden.Oysa ki kendisini bu balkondan aşağıya bırakması yeterli olacaktı.Belki bir kaç saniye daha uzun sürecekti ama bitecekti.Umrunda değildi artık intihar.Ölüm düşüncesi hiç umrunda değildi.Artık bambaşka bir hedefi vardı ve yaşaması gerekiyordu.

Onbeş kat aşağıya baktı ve 'İnsanlık' dedi.'İnsanlık,seni hasta orospu çocuğu'.O gece kendi göbek bağını kesti ve yeniden doğdu.Sigarasından bir nefes daha çekti ve onbeş kat aşağıya bıraktı...

Hayat Paradoksu  

Posted by Seyir Defteri in



Düşün.Yaşadığın hayatın milyonlarca kez tekrar edilmiş ve milyonlarca kez tekrar edilecek bir kısır döngü olduğunu düşün.İçinde bulunduğun kaderin,kederin,hüznün,sevincin,yaşamın ve ölümün sonsuz kez yaşanmış ve sonsuza dek defalarca yaşanacak olduğunu düşün.Sahip olduğun,sahip olmak istediğin her şeyin bir yığın başka insana ait olmuş olduğunu,hayatta kalmana sebep olduğunu sandığın o değerli umudunun,yaşam amacının senden önce sonsuz kez arzulanmış olduğunu,peşinden koştuğun aşkı tanımadığın milyonlarca insanla paylaştığını,yaşadığın her acının,duygunun,düşüncelerinin aslında senin ruhun için var olmadığını,içinden çıkamadığın dipsiz kuyuların ademoğulları tarafından bir çok kez arşınlandığını ve hatta o en kutsal anının bile bir başkasına ait olduğunu düşün.

Şimdi ise senin için yaratılmış olduğuna emin olduğun yüzünün bile aslında sana ait olmadığını düşün.Bir başkasının vücudunda yaşadığını düşün.Onun gözleriyle dünyaya baktığını,onun gülümsemesiyle güldüğünü,onun gözyaşlarıyla ağladığını,onun elleri ve bacaklarıyla hareket ettiğini,onun yeteneklerine sahip olduğunu ve onun kusurlarını sakladığını düşün.Değer verdiğin,nefret ettiğin,övündüğün,utandığın herkesin ve her şeyin aslında senin için yaratılmamış olduğunu düşün.Düşünürken şu anda bile bir başkasının seninle aynı şeyi düşündüğünü düşün.

Sadece hayatın kendisinin değil yaşadığın her bir günün bile bir kısır döngü olduğunu düşün.Her sabah kalkıp,her zamanki takımını ve her zamanki ayakkabını giydiğini ve nefret ettiğin işine,nefret ettiğin patronunun yanına gitmek üzere çıktığını düşün,nefret ettiğin evinden.Ya da her gece sıcak yatağını ve sıcak bir kadının vücudunu bırakıp çalıştığın fabrikada gece bekçiliği yapmak üzere yola koyulduğunu düşün.Uykusuz gözlerle,canlı cansız,gördüğün her nesneye lanet okuduğunu...Veya her sabah kendi dükkanın veya işyerin için gözlerini açtığını,ya da günlerce evden çıkmadığını hatta her gün aynı yollarda,aynı arabanın içinde,aynı direksiyonu tuttuğunu düşün.Öyle ya da böyle yaşadığın dünya defalarca sergilenen bir tiyatro sahnesidir.Ve sen,olağanüstü bir mucize veya felaket yaşamadıkça,her gün aynı oyunu sahnelemeye devam edeceksin.İsteyerek veya istemeyerek...Senden onlarca nesil öncekiler sergiliyordu aynı oyunu ve senden onlarca nesil sonrakiler de yine aynı oyunu sergileyecekler.Dünyanın döngülerden ibaret olduğunu düşün,hayatının döngülerden ibaret olduğunu....Doğdun ve sana verilen rolü oynayacaksın.Biraz para kazanıp,biraz para harcayacaksın,bir kaç kalp kırıp,bir kaç kişiye kırılacaksın.Bir kaç kişiyle sevişeceksin belki.Bir kaç doz gözyaşı ve bir kaç doz mutluluk.Belki biraz düşüneceksin,çoğu zaman küçük,nadiren büyük şeyler üzerine.Ve sonra öleceksin.Ölümünü düşün,değersiz bir et parçası olarak cesedinin çürümek üzere toprağa gömüldüğünü...

Bir şeylerin kırıldığını,parçalandığını hissedeceksin.Sana bu güne kadar güç verdiğini,hayatta kalmana sebep olduğunu sandığın,varoluş amacın,evrendeki en değerli varlık olduğun hissi,zihnini dolduran,yüreğini ısıtan,damarlarında dolaşan bu duygu ruhundan sessizce ayrılacak.Kutsal bildiğin her olgu değerini yavaşça yitirecek.Dünyanın merkezinde olduğun duygusu eksikliğini hissettirmeye başlayacak.Dünya senin etrafında dönmeyecek artık.Artık sen de yeryüzündeki milyarlarca değersiz kar tanesinden birisi olduğunu anlayacaksın.Yaratılmışların en şereflisi olmadığını biliyor olacaksın artık.Değersiz varoluşunun,manasızlığı üzerine düşünülmeyecek kadar manasız olduğunu farkedeceksin.Diğer herkes gibi talihin bir kuklası olduğunu anlayacaksın.Et,kemik ve deriden oluşan zayi yapılı bir mekanizma olduğunu hissedeceksin.Anlamsızlığının üstüne yüklenen,yaşamının ağır bedelini hissedeceksin daha sonra.

Ruhunun kaldıramayacağı kadar ağır olan bu bedeli ödemek istemeyeceksin artık.İnsan soyuna ait olmanın kanıtı olan o bir kaç gülünç yeteneğin bu baskı ortamı,üstüne yüklenen onca sorumluluk,yaşadığın her bir acı,her gün doğan güneş,her gün tekrar eden hüzün,yaşam denen bu baştan üretme makinesi ve düşünebiliyor olmanın bu dayanılmaz sağır edici gürültüsü için fazlasıyla ucuz bir bedel olduğunu hissedeceksin.Hayvanlar aleminden sıyrılmanı sağlayan düşünebilen bir beyin,iki ayak üstünde durabilen bir vücut,rahatça kullanabildiğin parmakların ve omzunun üstünde yarım dönen bir boyun sana fazlasıyla ağır gelmeye başlayacak.Mağlupların küflü kokusu sinecek üstüne.Baştan kaybetmiş olduğun hileli bir oyunun içinde zaman öldürdüğünü farkedeceksin.Ve usulca vazgeçeceksin kendinden.Oynamak istemeyeceksin artık bu oyunu.Sana ait olmayan her şeyden vazgeçeceksin zamanla.Vücudundan,kaderinden, kederinden, hüznünden,gözyaşından, kahkahandan...Varoluşundan vazgeçeceksin.

Ve ölüm düşüncesi kaplayacak vücudunu.İliklerine kadar hissedeceksin ölümü.Modern yaşamın senden gizlediği ölüm fikri bir çember gibi saracak seni.Baktığın her yerde ölümü görmeye başlayacaksın.Amaçsızlığından kurtuluş için bir kapı olarak göreceksin ölümü..Hiç ayrım gözetmeden herkesin başına gelecek olan mutlak sona,güneşin altında veya arkasında yeni bir şeylerin olduğu fikrine ve hatta fani ruhların can attığı o ucuz çocuk oyuncağına,yani sonsuzluğa ihtiyaç duyduğunu düşüneceksin.Değersiz varoluşuna ölümle,sonsuzluk fikriyle değer katmak isteyeceksin.Ve hayat her geçen gün daha çekilmez bir hal alacak senin için.Aniden ya da her geçen gün daha fazla dökülüp vücuttan ayrılmak ruhun için kaçınılmaz bir son olacak.

Düşünme ya da.Hayatta kalma süren sıfıra ininceye ve kalbinin ritmi duruncaya dek düşünme.Hayat düşünmek için bile fazlasıyla manasızdır ve aslında çok fazla düşünmek hiç bir zaman mutluluk getirmemiştir insana.

Kendi Gemimi Batırdım  

Posted by Seyir Defteri in


Son bir kaç yıl içinde yapmaya çalıştığım her işi,sahip olduğum,sahip olmak istediğim herşeyi elime yüzüme bulaştırdığım bir dönem yaşadım.Bırakın tuttuğum dalın elimde kalmasını,tutunduğum her dal tarafından anal yoldan tecavüze uğradığım söylenebilir.Uzun bir süre sadist ilişkiler yaşadık umut beslediğim her dalla.Dallarla uğraşmayı bırakmam gerekecekti bir süre sonra,üstünde bulunduğum ağacı kesmem gerekecekti.Yeni bir ağaç,yeni bir sayfa,yeni bir öykü,yeni bir hayat falan filan....Yeni bir şeyler işte...Yeni bir hikayeye başlamam gerekliydi.Çok uzun zaman önce bitmesi gereken bir öykünün çok uzun zaman önce ölmesi gereken bir kahramanıydım.Ve işin kötüsü, içinde bulunduğum hikaye berbat ötesiydi.Henüz batmamış ama su almaya devam eden bir geminin içindeydim.Gemi elbet batacaktı,çırpınmaksa boşuna...Ve benim önümde ise sadece iki yol bulunuyordu.Kaderime razı olarak geminin batışını sessizce izlemek ya da çılgınca çırpınarak bu işi herkes için daha zor ve daha uzun bir hale sokmak.Bense geminin batışını hızlandırmayı tercih ettim.Eğer batacaksa olabildiğince çabuk olmalıydı bu iş.Yapmaya çalıştığım şey,Tanrı'nın işine yardımcı olmaktı.

Zamanım gelince öleceğimi biliyordum,bunun için acelem yoktu.Ama bu yolculuk yormaya başlamıştı beni.Çok uzun zamandır bol pusulu bir yolda pusulasız seyahat ediyordum.Bu duruma alışmak zor meseleydi,bir süre sonra direncini yitiriyordu insan.Can alıcı nokta da budur zaten.Hiç bir zaman asıl sorun mahvolmuş bir hayat olmamıştır,önemli olan ne kadar uzun sürdüğüdür.Suya düştüğü için değil,sudan çıkamadığı için boğulur insan.Hayatlarımızı mahvedecek bir şeyler her zaman vardır,kolaydır bunu bulmak.Neyin veya kimin daha önce başımıza geldiğine bakar.Bizler mahvolmaya hep hazır bekleriz.Mahvolmuş hayatlar olağandır,bir bilge için de,bir ahmak için de... Ancak sadece o mahvolmuş hayat bizimki olduğu zaman anlarız;intiharların,ayyaşların,gece kuşlarının,akıl hastalarının; kahvaltı yapmak,dişlerini fırçalamak,tuvalet ihtiyacını gidermek kadar olağan,hayatın bir parçası olduğunu.Farkına varmayız bunun,eğer bir şeyler senin için yolundaysa dünya harikuladedir.

Su almaya başladığımı ilk kez, yaklaşık bir hafta boyunca uykusuz kaldığım dönemde farketmiştim.Yolunda gitmeyen bir şey,bir neden,uykumu kaçıracak bir sebep var olmalıydı ama ben hiç bir cevap bulamamıştım.Eğer hangi sebepten ötürü uykusuz kaldığını bilmiyorsan,uykunu kaçıracak bir çok neden var demektir.Bu durum gemimin sadece tek bir yerden hasar görmediğinin işaretiydi.Beklemeye karar vermiştim. Sorunun çözümünü zamana bırakmıştım.Oysa ki bilmem gereken şey zamanın bir ilaç değil,bir uyuşturucu olduğuydu.Zaman hiç bir yarayı iyileştirmez sadece o yarayı düşünmememiz için zihnimizi oyalar,uğraşacak başka alternetifler sunardı.Bekledim ve hasar büyümeye devam etti.
Gemideki hasarların yerlerini tespit etmeyi denedim bir süre.Sonra lüzumsuz olduğunu farkedip vazgeçtim.Eğer bir kere su almaya başlamışsan arkası mutlaka gelirdi zaten.Kimden,nasıl bir hasar aldığın gereksiz bir ayrıntıydı.Gemi batmalıydı işte,olması gereken buydu.Böyle olmasına karar verilmişti.Seçme hakkımız yoktu.Dünyanın var oluşundan daha önce alınmıştı bu karar.Bir savaşın ortaya çıkışı gibi,bir adamın ölümü gibi,bir yıldızın kayması gibi hatta bir kadının ne zaman bekaretini bozacağı gibi bu geminin batmasına da çok uzun zaman önce karar verilmişti.Taşlar çekilmiş,kurallar uygulanmış,oyun sona ermiş ve hayatımız şekillenmişti.Biz her şeyden habersizken,kaderlerimiz sıramızın geleceği güne kadar dosyalanıp,raflara yerletirilmişti.

Aslında,mutlak son yolculuğun en başında belli etmişti kendini.Hayatımı harcamak isteyeceğim bir amaca sahip olmamıştım hiç bir zaman ya da hayat harcanmak istenecek bir amaç da olamamıştım.Gemi ilerliyordu ama ona bir rota vemeyi hiç bir zaman düşünmemiştim. Yaşıyor olabilmek uzun bir süre yeterli olmuştu benim için.Daha fazlasını sorgulamak istememiştim.Verebileceğim bir sevgim vardı her zaman ama o sevgiyi hakedebilecek pek de fazla insana sahip olduğumu hissedemedim bir türlü.Çok fazla insan tanıdım hep,çok fazla tayfası oldu gemimin ancak çoğunun gemiden ayrılacağı anı sabırsızlıkla bekledim.Sorun bendeydi,insanlığa karşı korkunç bir sevgi beslerken,içlerinden biriyle bir kaç saatten fazla birlikte olmaya katlanamıyordum.İnsanlar özgürlüğümü kısıtlıyor gibiydi.

Arkasına sığınabileceğim kuvvetli bir aile bağım da bulunmadı hiç bir zaman.Ve aslında bu durumdan şikayetçi olduğumu da pek söyleyemem.Çevrendeki insanları seçebilirsin ama aileni seçme şansın yoktur.Doğarsın ve kendini bir babanın gözlerinin içine bakarken ve br annenin kucağında yatarken bulursun.Değiştiremezsiniz artık birbirinizi,birlikte yaşamak zorundasınızdır.Birbirinizi sevseniz de sevmesenizde bir alılşkanlığı sürdürmeniz gerekmektedir.Bense bu alışkanlığı sürdürmeyi pek beceremedim.Sırf spermlerinden üredi diye bir babayı sevmek zorunda mı insan? Ya da aynı anne babadan meydana geldiği için bir kardeşi?

Kabuğunun içinde saklanabileceğim kadar büyük bir inanca da sahip olamadım.Af dilenmek ya da yardım istemek için birilerine ihtiyaç duyar insan.Ve bense her ihtiyaç duyduğumda Tanrı'nın sevilmeyen çocuğu olma ihtimalimi düşündüm.Yaramazlık yapan ve cezalandırılan afacan bir çocuk....

Beynimi uyuşturacağım bir aşk masalını da sahip olmadım hiç.Aşk denen olguya inanamadım bi türlü.İzahı güç aslında,Aşk kötü bir sözcük,birilerine ihtiyaç duyar insan ama bunun adı aşk mı?,emin değilim.Bir kadınla sevişmeden onu gerçekten tanımanın mümkün olmadığı su götürmez bir gerçek.Ne kadar çok sevişirseniz birbirinizi o kadar iyi tanırsanız.Ve eğer sevişmeye devam ediyorsanız bunun adı aşk olabilir.Seksin aşk olduğunu söylemiyorum;nefret falan da olabilir.Fakat bir kez seviştikten sonra işler yolundaysa,diğer şeyler girer devreye.Sevda sözleri,ayrılıklar,romantizm,kavgalar...

Ve tüm bunlar yaşanırken gemim batmaya devam ediyordu.Engel olmaya veya daha uzun bir süre su üstünde kalmaya çalışmak değildi niyetim.Bir süre boyunca öylece izledim etrafımdaki herşeyin batışını.Sıkılmaya başladığım zaman kamarama,yalnızlığıma çekildim ve hiç bir şey düşünmeden sadece içki ve sigara içerek yaşamaya başladım.Sonsuz derecede tekdüze bir hayat....Bu arada dışarıda fırtınalar kopmaya devam ediyordu.Bense saatime takılan asık yüzlü yelkovanı izlemekten alamıyordum kendimi.Uzun süre boyunca herşey böyle devam etti.Yeraltı edebiyatına sarıldım daha sonra.İşsizi,alkoliği,hergeleyi,umarsızı okumaya başladım.kendime benzettiğim insanları,yarası yarama benzeyen insanları...Bambaşka hayatlar vardı o sayfalarda,kolay kolay rastlamayacağınız ya da rastlamak istemeyeceğiniz hayatlar...Ama bir şeyler yapmam gerek diye düşündüm daha sonra.Kendimi kaybedebileceğim bir şeyler...Sigara etkisizdi ve alkolün tüm tesiri bir kaç saat içinde kayboluyordu,yeraltı edebiyatında da okuyabileceğim iyi yazarların sayısı çok azdı ve hiç bir zaman tam olarak istenen şeyi sunmuyorlardı insana ve işin aslı ben de o iyi yazarların iyi yazılarını okuyabilecek kadar sabırlı değildim artık.İstediğim şeyi kendim vermeliydim kendime,başkalarından bir şeyler beklemek mantıksızdı.Ve yazmaya başladım.Yazdım,yazdım,yazdım...Parmaklarım nasır tutana ve beyin hücrelerim uyuşana kadar yazdım,sonra biraz daha yazdım.Sonunda işime yarar bir şey bulmuştum.Sahip olduğum herşey suyun dibne dökülürken ve dışarıda insanlar çığlık çığlığa kaderlerine lanetler yağdırırken ben yazmaya devam ettim.Yazmak güzeldi ancak bir ömür yazamazdım.Bir yerden sonra herşey gibi o da bitmeliydi.Her şey bittiğinde elime bir balta aldım ve kendi hayatımı baltalamaya başladım.Yaklaşan sonu daha hızlı bir hale getirdim.Hayatı,batışı,kurtuluşu,akrebi,yelkovanı...Dediğim gibi yapmaya çalıştığım şey Tanrı'nın işine yardımcı olmaktı.

Her şey sona ererken,usulca gemiyi terkettim .Bu kez gerçekleşen şey olağanın dışındaydı.Bu kez kaptan en başta terketmişti gemiyi.Yüzerek bütün duygulardan,yaşanmışlıklardan uzak ıssız bir ada buldum kendime.Umudun,terkedilmişliğin,pişmanlığın,aşkın ve yalnızlığın ve kaybetmişliğin olmadığı bir ada.Sahile oturdum ve geminin suya gömülen son parçalarını izledim usulca.

Evet bazı hayatlar mahvolmak için yaratılmıştır....